KENDİNDEN KENDİNE EY ÂŞIK!
KENDİNDEN KENDİNE EY ÂŞIK!
SADÎ-İ ŞİRAZÎ
Doğu hakikat ve aşkı mecz ile tarife kalkışırsa iş sözden çıkar derler!
Buyrun, ehibbâya niyaz ile...

GAZEL-İ ŞİRAZÎ
Sâlhâ dil taleb-i câm-ı Cem ez-mâ mî-kerd
V′ ân-çi hod dâşt zi-bîgâne temennâ mî-kerd
Gönül yıllardır bizden Cem'in kadehini yani gaybî sırları gösteren bir ayna isterdi. Hâlbuki kendinden olan şeyi bigâneden isterdi. Yani cam-ı Cem ve ayine-i İskender kendinde iken veya kendisi iken bizden isterdi.
Mazhar-ı zât u sıfât „âlem u âdem bâşed
Câm-ı Cem-râ ki şenîdî dil-i âdem bâşed
Allah'ın zatının ve sıfatlarının aynası âlem ve insandır. Bütün görünmeyenleri gaybı gösterdiğini işittiğin Cem'in kadehi yok mu, işte o insanın gönlüdür.
Gevherî k′ ez-sadef-i kevn u mekân bîrûn bûd
Taleb ez-gum-şudegân-ı leb-i deryâ mî-kerd
Kevn ve mekân sadefinde bulunmayan inciyi, daha denize dalmadan sahilde kaybolanlardan yani şuhûd denizine gark olanlardan isterdi. Hâlbuki denize gark olanlardan haber gelmez.
Muşkil-i hîş ber-i pîr-i mugân burdem dûş
K′ û be-te'yîd-i nazar hall-i mu'ammâ mî-kerd
Bakışındaki keskinlik ve letafetle muammaları yani aşkın müşkillerini çözen pirimugan katına dün gece kendi müşkilimi arz ettim.
Dîdemeş hurrem u handân kadeh-i bâde be-dest
V′ enderân âyine sed gûne temâşâ mî-kerd
Gördüm ki neşeli ve mütebessim bir halde şarap kadehini eline almış ve o kadehte yüzlerce ilahî tecellileri seyr ederdi. Nitekim ariflerin kalbi böyledir.
Goftem în câm-ı cihân-bîn be-tu key dâd Hakîm
Goft ân rûz ki în gunbed-i mînâ mî-kerd
Pirimugana dedim ki Hakîm yani Allah sana bu dünyayı gösteren kadehi ne zaman verdi? O da bu yeşil sırçayı yani gökkubbesini yarattığı zaman yani ezelde bu Huda-bîn/Allah‟ı gören kalbi bana verdi diye cevap verdi.
Goft ân yâr k′ezû geşt ser-i dâr bulend
Curmeş ân bûd ki esrâr huveydâ mî-kerd
Darağacı kendisiyle şeref kazanan dostun suçu Allah'ın sırlarını açığa vurmaktı, yani 'ene'l-hak deyip tanrılık davasında bulunduğu için idam edildi diye söyledi.
Bî-dilî der-heme ahvâl Hudâ bâ-vey bûd
V′ û ne-mî-dîdeş u ez-dûr Hudâ-râ mî-kerd
Sevgilinin vuslatına talip bir bîçare âşık bütün hallerinde sevgili kendisiyle olduğu halde o bîçare cananı görmeyerek uzaktan ya Rabbi ya Rabbi diye söylüyor.
SADÎ-İ ŞİRAZÎ
Doğu hakikat ve aşkı mecz ile tarife kalkışırsa iş sözden çıkar derler!
Buyrun, ehibbâya niyaz ile...

GAZEL-İ ŞİRAZÎ
Sâlhâ dil taleb-i câm-ı Cem ez-mâ mî-kerd
V′ ân-çi hod dâşt zi-bîgâne temennâ mî-kerd
Gönül yıllardır bizden Cem'in kadehini yani gaybî sırları gösteren bir ayna isterdi. Hâlbuki kendinden olan şeyi bigâneden isterdi. Yani cam-ı Cem ve ayine-i İskender kendinde iken veya kendisi iken bizden isterdi.
Mazhar-ı zât u sıfât „âlem u âdem bâşed
Câm-ı Cem-râ ki şenîdî dil-i âdem bâşed
Allah'ın zatının ve sıfatlarının aynası âlem ve insandır. Bütün görünmeyenleri gaybı gösterdiğini işittiğin Cem'in kadehi yok mu, işte o insanın gönlüdür.
Gevherî k′ ez-sadef-i kevn u mekân bîrûn bûd
Taleb ez-gum-şudegân-ı leb-i deryâ mî-kerd
Kevn ve mekân sadefinde bulunmayan inciyi, daha denize dalmadan sahilde kaybolanlardan yani şuhûd denizine gark olanlardan isterdi. Hâlbuki denize gark olanlardan haber gelmez.
Muşkil-i hîş ber-i pîr-i mugân burdem dûş
K′ û be-te'yîd-i nazar hall-i mu'ammâ mî-kerd
Bakışındaki keskinlik ve letafetle muammaları yani aşkın müşkillerini çözen pirimugan katına dün gece kendi müşkilimi arz ettim.
Dîdemeş hurrem u handân kadeh-i bâde be-dest
V′ enderân âyine sed gûne temâşâ mî-kerd
Gördüm ki neşeli ve mütebessim bir halde şarap kadehini eline almış ve o kadehte yüzlerce ilahî tecellileri seyr ederdi. Nitekim ariflerin kalbi böyledir.
Goftem în câm-ı cihân-bîn be-tu key dâd Hakîm
Goft ân rûz ki în gunbed-i mînâ mî-kerd
Pirimugana dedim ki Hakîm yani Allah sana bu dünyayı gösteren kadehi ne zaman verdi? O da bu yeşil sırçayı yani gökkubbesini yarattığı zaman yani ezelde bu Huda-bîn/Allah‟ı gören kalbi bana verdi diye cevap verdi.
Goft ân yâr k′ezû geşt ser-i dâr bulend
Curmeş ân bûd ki esrâr huveydâ mî-kerd
Darağacı kendisiyle şeref kazanan dostun suçu Allah'ın sırlarını açığa vurmaktı, yani 'ene'l-hak deyip tanrılık davasında bulunduğu için idam edildi diye söyledi.
Bî-dilî der-heme ahvâl Hudâ bâ-vey bûd
V′ û ne-mî-dîdeş u ez-dûr Hudâ-râ mî-kerd
Sevgilinin vuslatına talip bir bîçare âşık bütün hallerinde sevgili kendisiyle olduğu halde o bîçare cananı görmeyerek uzaktan ya Rabbi ya Rabbi diye söylüyor.
Yorumlar